Blog
Yaşamımızdaki Keşkelerin Dönüşümü
DetayYaşamımızdaki Keşkelerin Dönüşümü
Keşke. Bana en acıklı kelime gibi gelir bu ‘’keşke’’.
Yaşanmamış ve yaşanmış tüm pişmanlıklar bu 5 harfe sığıverir birden.
Kişinin yapmak isteyip de yapamadıklarının hayali ile yapıp da pişman olduklarının meydan muharebesi gibidir.
Keşkesiz bir yaşam mümkün müdür bilemem ama en aza indirebilmek olasıdır kanımca.
En içten keşkelere bakınca büyük ihtimalle en çok ilişkiler ve kariyer planlarında gün yüzüne çıktıklarını görürüz. İlişkileri şimdilik bir kenara bırakarak kariyer yolculuğuna bakalım sizlerle.
Masa başında bu ekranın karşısındasınız, fiziken orada olsanız dahi ruhen neredesiniz acaba? Hayalinizde neredesiniz şu anda? İlk akla gelen manzara deniz kenarında en sevdiğiniz içeceği yudumlarken olmalı. Pek tanıdık birkaç reklamın sloganlarıyla hayalinizde o görüntüler canlanıverir. Senede 2 haftalık izinlerin en efektif şekilde nasıl kullanılacağı planlanır ve senenin en başında bayram tatillerinin kaç gün olduğuna bakılır. Yine hafta sonlarına denk geliyorsa pek bir hayıflanılır. Artık izinler dışında 9 günlük bayram tatili planları kısmetse seneye yapılacaktır. Ancak ben tatil hayallerinden bahsetmiyorum, hayatı tatil gibi yaşamaktan konuşalım istiyorum.
Kulağa pek hoş gelse de mümkün gibi gelmiyor değil mi? Senelerin şartlı refleksi ile önce ilk/orta ve lise öğrencilik hayatı sonra üniversiteyi kazanma stresi ardından gelsin iş hayatı. Zincirleme tercih kazası. Tamam burada filmi geri saralım.
Neyi farklı yapsaydınız şu anda tatil günlerini hayal ederek o ofiste mesai bitimi için saatinize bakmıyor olurdunuz?
Örneğin ben şu anda ekran karşısında bu makaleyi yazıyorum ve olmak istediğim başka bir yer yok. Çünkü mutluyum. Yapmak istediklerimi ve yaparken mutlu olabileceğim alanları buldum.
Kolay oldu mu? Hayır. Yaklaşık 20 sene sonra gerçekleşti. Peki o 20 seneyi nasıl geçirdim sizce? Evet bildiniz takvimde bayram tatili kovalayarak. Çok keyif alıp mutlu olduğum işler de yaptım elbette. Mesela AÇEV de gönüllü yetişkin okuma-yazma eğitimleri verdim. Benim için maneviyatı çok güçlü deneyimlerdi. Son ve en uzun çalıştığım işimde çok seyahat ettim, mümessillik anlaşmaları yaptım, onca senelik üniversite bilgi ve görgüsünün boşa gitmediğini kendime ispat ettim evet.
Ama hafta sonlarını ve tatilleri iple çekmeye devam ettim.
Şu anda bazen hafta sonları da çalışıyorum ve çok mutluyum. Severek, isteyerek en önemlisi kendi tercihim ile çalışıyorum.
Hazırsanız dönelim mi bir paragraf önceki soruya?Yolun daha en başlarındayken neyi farklı yapsaydınız şu anda tatil günlerini hayal ederek o ofiste mesai bitimi için saatinize bakmıyor olurdunuz?
Mesela lisedeyken sayısal/sözel tercihiniz sırasında nasıl bir yol alabilirdiniz? Ya da üniversite tercihlerinizi sıralarken? Hatta öncesinde mesleki yöneliminiz konusunda emin olmaya çalışırken öncelikleriniz hakkında ne kadar emindiniz? İstediği fakülteye girip henüz ilk senelerinde tercihinin yanlış olduğunu düşünenlerin sayısı pek de az değil. Mezun olup iş hayatına başladıklarında hayaller yerine gerçeklerle karşılaşarak mutsuz olan bireylerin yüzdesinin de az olmadığı bir gerçek.
Finans bölümünden mezun olup aslında yapmak istediği işin diyetisyenlik olduğunu fark eden bir genç ile konuşurken onun gözlerinde geçmiş tercihlerine dair yaşadığı pişmanlığı görebiliyorum. Peki ne oldu da isteyerek yazdığı ve kazandığı bir bölümden mezun olduktan sonra başka bir yol haritası çizseydi daha mutlu olacağını anladı?
İstediğini düşündüğü bölüm gerçekten onun tercihi miydi yoksa başarılı olduğu dersler baz alınarak öğretmenleri ve ailesi tarafından bazı tavsiyeler mi verilmişti? Finans dünyası değerlerine ve mizacına ne kadar uyuyordu? Bu sektörden bir rol modeli olup bölümü sevebileceğine dair inanç kalıbı geliştirmiş olabilir miydi? Biri ya da hepsi mümkün. Gerçek olansa şu anda yaptığı işte mutlu olmaması ve önünde daha çok uzun yıllar var. Zincirleme tercih kazası buradan devam edecek mi yoksa köprüden önce son bir çıkış var mı?
Tüm gayemiz bu aslında. Çıkışı kaçırmamanız.
Keşkeleriniz ile yolculuğunuza devam etmek zorunda kalmadan yetkinliklerinizin ve yeteneklerinizin yanı sıra değerleriniz, potansiyelleriniz ve mizaç özelliklerinizin ‘’farkında’’ olarak kariyer yolculuğunuza devam edebilmenizi amaçlıyoruz. En büyük arzumuz ise yolun henüz en başındayken ‘’size özel’’ bir kariyer farkındalığı geliştirmenize yardımcı olabilmek.
İzotomi bu amaçla üretilmiş her adımda yanınızda olabilecek özgün bir sistem.
“İzotomi Öğrenci” ile çocuklarınız üniversite tercihleri için karar vermeden önce güçlü yönlerini, motivasyonunu sağlayan etkenleri, iletişim tarzında ve kişilik tipindeki potansiyellerini görerek mesleki yönelim listesinde uygun olan ve zorlanabileceği meslek grupları önerileriyle kararlı ve sağlam adımlar atabilirler.
Siz kendi ‘keşke’lerinizi iyi ki’lerinize dönüştürün ve çocuklarınız yollarına ‘keşke’ demeden devam etsinler.
Günümüz Televizyon Dizileri ve Gençler Üzerindeki Etkileri
DetayGünümüz Televizyon Dizileri ve Gençler Üzerindeki Etkileri
Albert Bandura tarafından geliştirilen sosyal öğrenme kuramına göre temel kavramlar 'taklit' 'gözlem' ve 'model alma' olarak ifade ediliyor.
Yeni başlayan dizilerin ilk birkaç bölümünü seyretmeye genellikle zaman ayırıyorum.
İzlerken, karakterlerin özellikleri, diyalogların zenginliği, nasıl bir konu seçildiği ve bu temanın nasıl işlendiğini izlemekten, ben senarist olsaydım diyerek hayal gücümle birlikte o dizinin konusu ve karakterleri ile oynamaktan hoşlanıyorum. Senaryolara olan bu ilgimde, Sayın Gülsüm Öz'den aldığım senaryo yazarlığı derslerinin de büyük etkisi var elbette.
Toplumun çoğunluğunun gündemi ve ilgi alanlarının itina ile tespit edilip, hedef kitleye özel senaryo çalışmalarının başarılı olduğunu görüyoruz.
2017 sezonunda 3 farklı kanalda askerlik temasının işlendiği yeni diziler tam da aynı dönemde başladılar.
Türk toplumunda Mehmetçiklerin yeri her zaman ayrı olmuştur. Onlar kınalı kuzulardır, yüreklerimizin en nadide yerinde pamuklara sarılıdırlar ve kahramanlık öyküleri dillere destandır söyleminden yola çıkarak tahmin edebileceğimiz üzere askerlik dizileri tuttu ve 2018 sezonunda devamı için halktan dolayısıyla kanallardan onay aldılar.
Koçluk yolculuğumda ağırlıklı olarak öğrencilerle çalışma kararı aldığımdan beri, her türlü dış verinin gençler üzerindeki etkilerini daha çok merak eder oldum. Örneğin askerlik dizilerinin, kariyer planlaması yapan 14-19 yaş grubu erkek öğrencilerimiz üzerinde bir etkisi olabilir miydi?
Albert Bandura tarafından geliştirilen sosyal öğrenme kuramına göre temel kavramlar 'taklit' 'gözlem' ve 'model alma' olarak ifade ediliyor.
Modelin özellikleri model alma sürecini etkiliyor ve gözlemcinin özelliklerine ne kadar benzerse, gözlemci, modelin davranışına o kadar benzer davranış sergiliyor. Yaş, cinsiyet ve güçlü karakterli bir modelin toplum içindeki statüsü ise belirgin kriterler oluyor.
Bu kriterlerin çoğunluğunun örtüştüğü bir senaryoda, gençler dizi karakterlerini model alırlar mı?
Harika bir proje olduğuna ve pek çok gencin hayatına yaratıcı dokunuşlar yapacağına inandığım, uygulayıcısı olmaktan büyük keyif duyduğum İzotomi programında, konu ile ilişkilendirebileceğim örnekleri görme fırsatı yakalamış olmak benim şansım oldu.
Yapmış olduğum İzotomi uygulamalarından üçünde 15-16 yaş grubundaki erkek öğrencilerimiz ile çalıştım.
Öğrencilerimizin, ekonomik imkanları, kültürel alt yapıları ve ebeveynlerin öğrenim / iş durumları her birinde farklıydı.
Üç öğrencimiz de kariyer hedeflerinde A ya da B planı olarak asker olmayı istediklerini söylediler.
Üç öğrencimizin sayısal verilerine göre çıkarılan meslek profillerinde üniformalı meslek grubu en uygun grup sıralamasında üst başlıkta yer aldı.
Askerlik dizilerini takip ettiğini söyleyen, ebeveynlerini kaybetmiş ve bir akrabasının yanında yaşayan öğrencimiz, A planı olarak grafik/animasyon alanında çalışıp bu camiada tanınır olmayı hedeflerken, B planı olarak asker olmayı hayal ettiğini söylediğinde ise arzusu “isimsiz bir vatan kahramanı” olmaktı.
Daha yüksek ekonomik olanaklara sahip olan diğer öğrencimiz, ilk tercihini çok para kazanabileceğini düşündüğü bir meslekten yana yapacağını söylerken yine B planı olarak asker olmak istediğini söyledi. Ancak buradaki etkenin diziler değil, hayatında risk ve sorumluluk almamayı tercih etmesinin yansıması olarak, öğrencimizin hiyerarşik bir sistemde yer almak istemesi olduğu görüldü.
Rol model aldığı aile bireylerinin maddi ve manevi destekleri ile yüksek bir kariyer farkındalığına sahip olan üçüncü öğrencimiz, mühendislik dallarında bir tercih yapacağını söylerken, çocukluk hayali olarak askeri pilot olmak istediğini paylaştı. Ancak gözlük kullandığı için askeri okul sınavlarına giremediğini fakat mühendislik okursa dahi sivil havacılık ile ilgili eğitim almayı arzu ettiğini söyledi.
Üç kişilik mini anket sonucumuza göre, dizi etkileşimini sadece bir öğrencimizde görmemize rağmen, büyük ve güçlü bir camiaya aidiyet hissinin, çocukluk hayallerindeki kahramanlık rollerinin, nesilden nesile aktarılan askerlik öykülerinin kapsayıcı etkisini günümüzün 16 yaş gençliğinde izliyoruz.
Belki başka diziler, farklı modeller gençlerimiz üzerinde etkilidir ve öğrencilerimizin anlatacakları yepyeni gündemleri vardır.
Yeni İzotomi görüşmelerimde de ilginç öykülerle karşılaştıkça paylaşmaya devam edeceğim.
Karar Anlarının Zamana Bağlı Yansımaları
DetayKarar Anlarının Zamana Bağlı Yansımaları
Mesela benim zamanımda tıp okumak çok modaydı ve bir o kadar da prestij konusuydu.
En yüksek puanla tıp fakülteleri öğrenci alıyordu ve sen Hacettepe, Cerrahpaşa gibi bir tıp fakültesini kazanırsan cümle aleme ne kadar çalışkan bir öğrenci olduğunu gösterip, aileni gururlandırabilirdin.
Benim zamanımda, eğer tutkun olan bir meslek seçimin yoksa, genellikle son sene karar verilirdi bölüm tercihlerine, yapabildiğinin en iyisini yaparak sözel, sayısal ayırt etmeksizin yüksek puan almaya çalışılırdı. Ne istediğinden çok hangi üniversiteyi ve bölümü tutturabileceğindi öncelikli olan ve çıta alabileceğin en yüksek puana konulurdu. Sonra yarış başlardı.
O zamanlar üniversite sınavları 2 aşamalıydı. Birinci sınavdan taban puan alan herkes ikinci sınava girme hakkını elde eder ve bölüm ayrımı olmaksızın Matematik, Fen, Türkçe, Coğrafya, Yabancı Dil dahil tüm sorular cevaplanırdı. Her sene sınav sisteminde bir değişiklik beklenmez, diken üstünde olunmaz ve sistemle ilgili bir sürpriz çıkmazdı.
Bölüm tercihleri sınav öncesinde yapılır ve o sene bölümlerin öğrenci almak için istedikleri puan sıralamasına göre ilk tercihten aşağıya doğru piyangonun hangi bölüme vuracağı beklenirdi. Tıp başta olmak üzere Mühendislik, Psikoloji, Filoloji vb. tüm bölümler tercihler listesinde olurdu.
Babamın gönlünden doktor olmam geçse dahi öğretmen olursam mutlu ve konforlu olabileceğimi söylemişti. Malum yaz tatilleri uzundu, okullar yarım gündü. Öğretmenlik saygıdeğer bir meslekti. Sınıfta kalmak diye bir şey vardı mesela. Aileler akıllarına estiği gibi okula hesap sormaya gidemezlerdi. İlk, orta okul ve lisedeki öğretmenlerimin tutku ile bizleri yetiştirmek için gösterdikleri çabayı hatırlıyorum. Her birine minnettarım. Şimdi biliyorum ki öğretmen olmayı isterdim. Ön gösterim şeklinde de olsa 6 sene boyunca AÇEV de yetişkinlere gönüllü okuma yazma öğretmeni olduğumda insanların hayatına dokunabilmenin beni ne kadar mutlu ettiğini anladım.
Evet, o döneme göre biraz şans çokça ders çalışmanın etkisi ile camiasına katılmaktan büyük mutluluk duyduğum Boğaziçi Üniversitesini kazandım. Bugün yine yeniden aynı üniversitede okumak isterim ancak aynı bölümde değil. O zamanın hedefi iyi bir üniversitede yüksek puanlı bir bölüm tutturmaktı, süper loto gibi. Fizik dersinde mutlu olmadığımı bilsem dahi sistem her derse eşit çalışmayı ve hepsinden sorumlu olmayı gerektiriyordu. Elektrik ve elektronik bölümü insanı olmadığımı üniversitedeki derslerle birlikte daha iyi anladım. Sonrasında iş hayatımda başarılı oldum, maddi manevi tatminler yaşadım ancak çok mutlu olmadım.
Bir üst ya da bir alt tercihim tutsaydı ne olurdu bilmiyorum. Başka okul, başka arkadaşlar, şekillenen farklı bir hayat. Bugünüme bakınca olduğum yerde çok mutluyum. Sadece akademik başarıdan oluşan bir kurum olmayan Boğaziçi’nde, hayata dair kazandırdığı değerleri ile yine aynı yollarda aynı hevesle yürüyebilirim ama bu sefer Tarih, Psikoloji ya da Felsefe okumak isterim mesela.
Ancak bunları şimdiki aklım ve farkındalığım ile anlayabiliyorum çünkü değerlerimi biliyorum, mizacımın ve potansiyellerimin farkındayım. Güçlü yönlerimi ve ne yapmak istediğimi söyleyebiliyorum. Bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsan sevdiğin işi yap demişler ya Çinli atalar, yaş aldıkça daha fazla farkına varıyorum bunun öneminin.
Onun için İzotomi’yi anlatıyorum her yerde. Yolun henüz başındayken hayatlara erken bir dokunuş, değerlerini, potansiyellerini fark edişe bir destek, kendini tanıma ve tercihler konusunda yolları aydınlatan bir fener İzotomi.
Bir ömür boyu mutluluk için.
Bizim Çocuk Pek Konuşmaz...
Sıklıkla duyduğumuz cümlelerden biridir bu. Aile çocuğunu İzotomi ya da koçluk görüşmelerine getirir.
DetayBizim Çocuk Pek Konuşmaz...
Sıklıkla duyduğumuz cümlelerden biridir bu. Aile çocuğunu İzotomi ya da koçluk görüşmelerine getirir.
Sıklıkla duyduğumuz cümlelerden biridir bu. Aile çocuğunu İzotomi ya da koçluk görüşmelerine getirir.
Öğrenci ile görüşmemiz başlamadan önce hafifçe kulağıma eğilir ve olabildiğince kısık bir sesle ‘’bizim çocuk pek konuşmaz ama’’ der. Gülümserim, ‘’merak etmeyin’’ der ve yoluma devam ederim.
Görüşmenin başlarında galiba zor açılacak diye düşündüğüm çocuğun aslında cümle aralarında kendisini nasıl anlattığını duyarım. Bazen iletişimi kurmak son derece eğlenceli ve kolay olur. Öğrenci ailesinden gördüğü destek ve sevgi ile çok rahattır. Bazen onda iz bırakan bir olayı ardında bırakma çırpınışını dile getirmeden üniversite için planlarını anlatamayacağını anlarım. Kimi zaman aile ve öğrencinin istekleri o kadar örtüşmez ki küçük omuzlarındaki yükü hissederim. Kimi zamansa her şey yolundadır sadece kariyer hedeflerini paylaşmanın keyfi yaşanır birlikte.
Demem o ki anlatan çok oldu ama konuşmayan hiç olmadı.
O çocuk konuşur, gözlerinin içine bakarak seni dinliyorum dediğinizde
O çocuk konuşur, tüm varlığınızda onunla olduğunuzu hissettiğinde
O çocuk konuşur, onun geleceğini önemsediğinizi ve kendi geleceği hakkındaki tüm istek ve hayallerini özgürce ifade edebileceğini anladığında
O çocuk konuşur, kendisini özgün cümleleriyle ifade etmesine alan tanığınızda
O çocuk konuşur, yargılanmayacağını ve yönlendirilmeyeceğini bildiğinde
Tüm bunlar öğrenilmiş koçluk yetkinliklerinin ötesinde; genci gerçekten önemseyerek, yolun henüz başındayken doğru adımları atmak üzere basacağı taşların yerini bulmasında destek olmanın içten çabası ile oluyor. Her İzotomi görüşmesine aynı heyecanla girerek ve her rapor bitiminde işini iyi yapmış olmanın, iyi bir iş yapmış olmanın huzurunu duyarak olabiliyor.
Yapılan işin katma değeri bilgi ve tecrübenin yanında sevgiden geçiyor. Gençleri seviyoruz. Onlarla konuşmayı çok seviyoruz. Kariyer yolculuklarında yanlarında olmaktan gururduyuyoruz. Geleceğimizin ışığı olacak gençlerimizin mesleklerinde yaşayacakları mutluluk ve başarılarında katkımız olduğunu bilmek en büyük mutluluğumuz ve hedefimiz.
Merakla, ilgiyle ve şefkatle sorulan tüm sorular yanıtlanır. İstekle ve heyecanla yanıtlanır.
O çocuk konuşur.
Konuştukça kendisini ve arzularını keşfeder. Alması gerektiğini düşündüğü aksiyonlar hakkında bir gündemi oluşur. Siz bir soru ekersiniz ve o sulamaya başlar. Oradan yeni fikirler çıkar, olgunlaşır ve gelecekte meyvelerini verir.
O çocuk konuşur ve biz büyükler onların taze bilgeliklerinden yeni şeyler öğreniriz.
O çocuk konuşur biz sadece duyarak değil kalbimizle dinlemeyi bildiğimiz sürece.